9 Ekim 2021 Cumartesi

Kıyamet Kitabı - Connie Willis


Connie Willis'in 1992'de yayınladığı bu kitap dilimize ancak 2013 yılında İthaki tarafından kazandırıldı. Eski bir roman olmasına rağmen değerini kaybetmemiş olan bu kitap "zaman yolculuğu" ve "tarihsel roman" olarak kategorize edilebilir. Bu kitap çıktığı yıl; Hugo, Nebula gibi bilimkurgu dünyasının saygın ödüllerini kazanmıştır.

Aslında bu kitabın bilimkurgu ile olan alakası "zaman yolculuğu" içermesi. Biraz duygusal bir yanı da var. Eğer bilimle dolu bir bilimkurgu arıyorsanız bu kitap size göre değil. Herkese hitap etmeyen bu romanı ben şahsen beğendim, çünkü iyi yazılmış, akıcı ve tarihsel romanları da severim. Duygusal yanı da benim için bir artı oldu.

Uzayda geçen veya bilimle dolu bilimkurgu kitaplarına meraklıysanız tabii sizin ilginizi çekmeyebilir. Kitabın neredeyse 600 sayfa olduğunu da belirteyim. Ayrıca Covid-19 salgını döneminde bu kitabı okumak ayrı ilginizi çekebilir.

Özgün Adı: Doomsday Book
Çeviri: Özlem Yüksel
Yayınevi: İthaki
 

Kurtuluş Projesi - Andy Weir

Andy Weir, Marslı romanıyla bilimkurgu alanında herkesi heyecanlandırmış bir yazar. Filmi de yapılan ve gerçekten "bilim" içeren bu romanından sonra yazdığı Artemis de başarılı bir roman olmasına rağmen bilim sosu Marslı'ya göre hafif kalmıştı. Weir, Kurtuluş Projesi ile tekrar özüne dönmüş ve bol bilim içeren ama okuması zor olmayan bir romana imza atmış.

Eğer Arthur C. Clarke tarzı bilimkurguyu ve Marslı'yı sevdiyseniz bu kitap tam sizlik. Baştan sonra ilgi bir çekici bir şekilde ilerleyen roman, ayrıca Marslı gibi pek çok zorluğu mühendislik ve bilim yoluyla çözmeye çalışan bir karakteri (ve ilginç konuğunu) barındırıyor. Ayrıca Weir'in sevdiğim yanlarından biri olan esprili konuşma dili bu romanda da Marslı kadar olmasa da mevcut. Belki Marslı'daki "niye bu kadar küfürbaz bu adam" eleştirilerinin etkisinde kalarak dozajı biraz azaltmış.

* * *

“Tehlike altındaki iki dünyası, işinin ehli bir adamı, işinin ehli bir uzaylısı, çözümlenmesi gereken bir sürü bilimsel sorunu ve meçhule giden insanlığıyla bu kitapta benim gibi eski usul bilimkurgu sevenler için her şey mevcut. Bilimkurgumda bol bol bilim olsun diyenlerdenseniz Andy Weir sizin için biçilmiş kaftan.” George R. R. Martin, Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin yazarı...

Özgün İsmi: Project Hail Mary

Çeviri: Emre Aygün

Yayınevi: İthaki


25 Ocak 2014 Cumartesi

Harry Q. Davasının Ardındaki Gerçek - Joel Dicker

Joel Dicker, oldukça genç bir Fransız yazar. Bu ikinci kitabında kendisi gibi bir genç yazarın etrafında kurgulanmış bir hikaye söz konusu. Joel Dicker, Fransız olmasına rağmen tamamen ABD'de geçen ve ABD tarzı bir roman yazmış.

Kitabın kahramanı genç yazar, ilk kitabıyla büyük başarı kazanmış ve ikinci kitabını bir türlü yazamayıp "beyaz sayfa sendromu"na yakalanmış durumda. Bunun üzerine aynı zaman yakın arkadaşı olan üniversitedeki hocası Harry Quebert'i arıyor. Harry Quebert baş yapıtını yıllar önce yayınlamış, edebiyat çevrelerince bilinen ve sevilen bir yazar. Bununla birlikte, genç yazarımız Marcus beyaz sayfa sendromunu Harry Quebert'in cinayet şüphelisi olarak tutuklanmasıyla bir kenara atmak ve çok sevdiği arkadaşının masumiyetini ispatlamaya çalışmak zorunda kalıyor.

Harry Quebert'in yıllar önce beraber olduğu 15 yaşındaki Nola'yı gerçekten öldürdü mü ? Genç yazarımız Marcus, bu konunun peşinde koşarken bir polis çavuşundan da aldığı yardımla olayı çözümlemeye çalışıyor. Polisiyenin bütün klişelerini sonuna kadar kullanıp; bu klişeleri farklı sonuçlara bağlayarak okuyucuyu ters köşeye yatırmaya çalışmış Joel Dicker.

Romanın Fransızca'dan çeviri olmasından kaynaklandığını düşündüğüm, herkesin birbiriyle sizli bizli konuşması dikkatimi çekti. Aslında romana farklı bir hava verdiğini ve bazen bu ciddiyetten dolayı diyalogların mizah dozunu arttırdığını düşünüyorum. Romanda beni tek rahatsız eden, Joel Dicker'in belki de özendiği ABD tarzı romanlarda olduğu gibi kalın yazacağım ısrarıyla, zaman zaman tekrarlara düşmüş olması.

Joel Dicker yukarıdaki bahsettiğim kusuru saymazsak, etkileyici ve akıcı bir polisiye roman çıkarmış ortaya. Üstelik henüz İngilizce çevirisi bile yokken, Fransızca'dan Türkçe'ye kazandırılmış olması küçük ama önemli bir ayrıntı. Polisiye severlerin okumasını tavsiye ederim.

Özgün ismi: La Vérité sur l'affaire Harry Quebert
Çeviri: Mahmut Özışık
Yayınevi: Can

3 Aralık 2013 Salı

Gölün Kıyısında - Mary Lawson

Bir romanın başarısı acaba elinizden düşürememinizle ölçülebilir mi ? Mary Lawson'ın bu ilk romanı, elden düşürememe kriterini başarı ile yerine getiriyor. Temelde dram kategorisine sokabileceğimiz  bir roman Gölün Kıyısında. Ana karakteri, henüz geçmişi ile çözümleyemediği sıkıntıları olan ve bunları bugünde şiddetle hisseden Kanada'nın kuzeyinde bir çiftlik bölgesinde büyümüş bir kadın. Sıkıntılarını, geçmişini, kardeşleriyle olan ilişkilerini gayet dozajında bir duygusallıkla anlatıyor.

Aslında kitabı ilk defa görüp, ön ve arka kapağını incelediğimde pembe dizi kıvamında bir kitap okuyacağımı düşünüyordum, hatta almaktan vazgeçiyordum. Ama daha ilk sayfalardan itibaren konusu bana çok hitap etmese de, edebi açıdan güçlü ve aşırıya kaçmayan bir duygusallığı olduğunu farkettim. Üstelik anlattığı hikaye tam bir pembe dizi konusunu çağrıştırsa da abartılı değil.

Romanın içinde çok az bahsi geçse de bana düşündürdüğü başka bir konu, dünyamızdaki doğal güzellikleri yavaş yavaş kaybediyor olmamız ve acaba yıllar sonra bu romanlarda anlatılan doğal ortamların gerçekten sadece romanlarda bahsedilen yerlerden ibaret mi kalacağı...

Mary Lawson, bu kitabı 2002 yılında yayınlatmış. Daha sonra 2006 ve 2013'te yayınladığı iki romanı daha var. 2006'da yayınlanan kitabının da eleştirileri iyi görünüyor, yakın zamanda onu da kitapçılarımızda görmeyi umuyoruz.

Kitabın çevirisi başarılı çevirmen Kutlukhan Kutlu'dan.

Özgün ismi: Crow Lake
Çeviri: Kutlukhan Kutlu
Yayınevi: Domingo

2 Aralık 2013 Pazartesi

Kapalıçarşı Cinayeti - Esra Türkekul



Uzun bir süredir Türkiye'den bir yazarımızı okumamıştım. Esra Türkekul'un bu ilk romanı bir polisiye ve ana karakteri bir kadın. Açıkcası bir günde okuyup bitirdiğim bu roman bana akıcı dili ve mizahi anlatım tarzıyla ilaç gibi geldi.

Kahramanımız Berna, aslında hiç de dedektiflik niyeti olmayan, ama turist rehberliği yaparken bir şekilde cinayet soruşturmasına bulaşan, fazla kilolarından dertli, iç sesiyle bol bol küfreden biri. Üstelik bunu tam da bizim günlük yaşantımızda yaptığımız gibi yapıyor. Romanın en güçlü yanı Berna'nın sahiciliği ve doğallığı.

Öte yandan bir Ahmet Ümit veya Emrah Serbes romanında olduğu gibi polisiye yanı güçlü değil. Okuma boyunca asıl odak noktamın Berna'nın iç dünyası, kendisi ve hayatıyla olan hesaplaşmasının olduğunu düşündüm, cinayet ise arka plandaki bir resimden ibaret kaldı benim için. Bu yüzden, romanı bir katil kim heyecanıyla değil, Berna'nın tepkilerini ve insanlarla doğal ilişkilerini keyifle takip etmek için okudum. Polisiye yanını küçümsediğim de düşülmesin, karşımızda basit bir cinayet yok. Oldukça derli toplu bir şekilde tasarlanıp, çözümlenen bir cinayet söz konusu. Sadece benim gibi çok polisiye roman okuyup, polisiye diziler izleyince, doymuşluk hissinin getirdiği bir sonuç sadece.

Polisiye yanından çok beklentiniz olmadan, bizden keyifli bir roman okumak isterseniz, Kapalıçarşı Cinayeti tam size göre.

Yayınevi: Esenkitap

1 Mart 2011 Salı

Asi Melekler - Danielle Trussoni

"Evangeline 12 yaşındayken annesi öldü, babası onu New York'ta Azize Rose manastırına bıraktı. Şimdi 23 yaşında, yeminine sadık bir rahibe. Dünyada en nadide melek resimlerinin ve “melekbilim” konusundaki en zengin kitap koleksiyonunun bulunduğu kütüphaneden sorumlu."

***

Asi Melekler, Danielle Trussoni'nin ilk romanı. İsminden ve tanıtım yazısından da anlaşabileceği gibi fantastik bir konusu var. Aslında fantastik konular hep ilgimi çekegelmiştir. O yüzden bu romanı sevmemiş olmamın konusuyla bir ilgisi yok. Uzun süredir Dan Brown tarzı kitapları okuyarak, bu tarza karşı bir bıkkınlık biriktirmemle ilgisi olmalı. Bir aksiyon filmi izliyormuşcasına, sürekli bir gizem, heyecan ve tempo ile okuyucuyu içine çekip, kitabın sonuna kadar elinizden bırakmamanızı sağlamaya çalışan bu tarz, son zamanlarda oldukça popüler.

Bununla birlikte Trussoni'nin romanında beni rahatsız eden bir kaç şey vardı. En başta gelen şeylerden biri, Asi Melekler'in (tabii ki kendi içinde) gerçekçi olmaya çalışmaması. Melekler aramızda, kocaman kanatları var ve yüzyıllardır bunu insanlardan saklıyorlar. Harry Potter'da bile sihir dünyası, daha iyi bir temele oturtulmuş ve normal insanlardan (muggle) daha iyi gizleniyordu. Asi Melekler bu yanıyla, meleklerden bi haber insanların bu durumdan nasıl haberdar olmadığı konusu üzerine pek kafa yormadan, es geçmiş gitmiş.

Diğer bir konu, yazının başında da belirttiğim gibi, herhangi bir derinliği olmayan, tamamen okuyucunun merak duygusunu gıdıklama temelli bir roman olması. Benzer bir tarz tutturan Dan Brown, ilgi çekici tarihi eserler, gerçekler ve karakterler üzerinden gidip, en azından "boş" bir kitabı okuduğumuz gerçeğinden bizi biraz uzaklaştırırken, Trussoni bu konuda da pek bir çaba göstermemiş. Ayrıca melekbilim kişisel olarak pek ilgimi çekmiyor. Kitabın akışında ilgi çekici öğeler bulamamış olmamın bir nedeni de bu.

Tamamen kişisel olan yukarıdaki eleştirilerin yanında, son olarak değinmek istediğim, bence okuyucuya biraz saygısızlık olarak görülmesi gereken bir nokta var. Kitabın sonu. Okumamış olanlara saygısızlık olmaması için, dikkatli bir şekilde değinmeye çalışırsam, kitap kesinlikle devamı olacak şekilde tasarlanmış ve yazılmış. Romanın devamı olacağını düşünülerek yazılması yanlış olmayabilir, böyle bir çok başarılı kitap var. Asıl problem, yazarın benim düşünceme göre bunu "ticari" bir havayla kotarmış olması. Kitabın sonu öyle bir yerde bitiyor ki, devamını okumazsanız olmazmış havası sona doğru tüm kelimelere yansımış. Örnek vermek gerekirse, Isaac Asimov'un meşhur Vakıf serisi, bir çok kitaptan oluşur ve baştan bu şekilde tasarlanmış ve yazılmıştır, ama bu kitapların her biri, birbirinden bağımsız bir şekilde okunabilir, hatta sırasını karıştırarak bile okuyup zevk alabilirsiniz. Bir kitabın sonunda o kitabın içeriğiyle ilgili konularda, tatmin edici bir sonla karşılaşırsınız.

Farkındayım ki, Asi Melekler hakkındaki en sert eleştirilerden birini yazmış olabilirim, ama her ne kadar objektif bir şekilde değerlendirmeye de çalışıyor olsam, temelde bu eleştiriler kişisel zevk ve düşüncelerime göre biçimleniyor. Son olarak, melekler ve fantastik konular ilginizi çekiyorsa, Asi Melekler'i sevme olasılığınız yüksek, ama bu konular size uzaksa, benim fikrim okuyacak başka kitaplar bulun.

---
Orijinal Adı: Angelology
Çevirmen: Sıla Okur

15 Aralık 2010 Çarşamba

Türkiye ve Türkler - Andrew Mango


Mango, İstanbul doğumlu, hayatı Türkiye üzerine araştırmalar yapmakla geçmiş bir yazar. Daha önce Atatürk üzerine yazdığı kitabın ardından, günümüz Türkiye'sini 1938'den gelerek değerlendirdiği kitabı "Türkiye ve Türkler" yayınlandı. Kitap 2004 yılında İngiltere'de, 2005 yılında ise Türkiye'de çıktı. Yayınlanmasından uzun bir süre geçmiş olsa, Mango'nun değerli gözlemleri ve veriye dayalı bu kitabı konuya ilgi duyanlar tarafından mutlaka okunmalı diye düşünüyorum. Kitap kesinlikle kendini tekrar etmeden, lafı uzatmadan söyleyeceğini söylüyor.

Mango, kitabı 2 ana kısma bölmüş. "Atatürk'ten Sonra Türkiye" ve "Günümüzde Türkler". İlk bölüm kitabın yaklaşık üçte birlik bir kısmını oluşturuyor. 1938 ila 2003 arasındaki dönemi akıcı bir üslupla özetliyor. İkinci bölüm ise günümüz Türkiye'sinin eğitim, kültür, ekonomi gibi açılardan değerlendirildiği kısım. Doğal olarak bu bölüm kitabın daha ilgi çekici kısmı. Mango, hem Türkiye ile sıkı bağları olan biri olma, hem de Türkiye'ye dışarıdan bir yabancı gözüyle bakma avantajını çok iyi kullanarak, tarafsız bir şekilde gözlem ve düşüncelerini verilere de dayandırarak yazmış. Kitabın sonundaki Notlar bölümünde yararlandığı kaynakları da eklemiş.

Yakın geçmişi hatırlamak ve günümüz Türkiye'si hakkında (her ne kadar 2004 yılında yazılmış olsa da) tarafsız bir bakış açısından yapılan değerlendirmeleri okumak için bu kitap kaçırılmayacak bir fırsat.

***

"Herkese selam verin. Aynı apartmanda oturduğunuz komşularınıza selamı unutmayın. Sokağınızda selamı unutmayın. Es-selamü aleyküm dediniz almadı mı demek ki hoşlanmıyor. O zaman merhaba deyin. Onu da anlamıyorsa iyi günler deyin. Yine anlamıyorsa belki Corc'dur. Hello deyin, good morning deyin."

---
Orijinal Adı: The Turks Today
Çevirmen: Füsun Doruker